Makaleler

Grafik Tasarımcı Olmak için;

1. Araştırmacı olmak;
Alanında ve alan dışınında kitap okumak, sadece internette değil, 
2. Titiz ve Disiplinli çalışabilmek;
Tasarım araç ve gereçlerini, tasarım yüzeyini en iyi şekilde temiz ve titiz çalışarak tasarlamak
3. Ekip çalışmasına yatkın olmak;
Farklı kişi ve gruplarla çalışabilmek
4. Toplumsal Olaylara karşı duyarlı olmak;
Ülkemizde ve dünyada olan toplumsal olayları görselleştirmek ve bu görselleri iletişim aracı olarak kullanabilmek.
5. Öğrenme isteği taşımak;  
Yaşam boyu bilgiye aç olmak ve yeni şeyler öğrenmekten keyif almak.
6. Deneysel olmak; 
Bıkmadan usanmadan tekrar tekrar denemek





Grafik Tasarım ve İletişim

İLETİŞİM

İletişim, “Düşünce, duygu ve olayların, bireylerden bireylere ve bireylerden, toplumsal kümelere, toplumlar arasında söz, el-kol hareketleri (beden dili), yazı, görüntü v.b. aracılığı ile değiş-tokuş edilmesini sağlayan toplumsal etkileşim süreci” olarak tanımlanır.

İletişim Olgusu

Sosyal çevreden kişiye ulaşan her yansıma bir algılama kavramını birlikte getirir. İletişim diye tanımladığımız bu yansımalar genelde duyularımız yardımı ile meydana gelir. Bu anlamda insan algısı 2 türlü iletişim kurmaktadır.● Görsel İletişim● İşitsel İletişim İnsan çevreden kendine yansıyan mesajlara karşı bütün duylarıyla alıcı durumundadır. Etrafından gelen mesajların hızı, yoğunluğu, şiddeti, nicelikleri ve etkileşim gücü oldukça önemlidir. İnsan davranışları içinde bulunduğu toplum tarafından biçimlendirilir. İnsanların gereksinimlerini karşılamak için tasarlanacak ürünlerde iletişim de önemli bir faktördür.

Sözsüz İletişim

Sözlü dilin gerçekleşmesinden önce ortaya çıkmıştır. Üç önemli öğesi işaret, gösterge ve simge’dir.

İşaret

İşaretler yazılı veya sözlü dile denk düşecek şekilde kodlandıkları zaman geniş anlamlar taşırlar, kitlelere ulaşabilirler. İşaretler bir durumu, eylemi ya da bir olayı işaret eden görsel elemanlardır. İşaretler doğrudan ve kesin çözümlerle mesajını iletirler, bunun yanı sıra sembollerin üzerine yüklediği anlam, derin ve kapsamlı açılımlara sahip olabilir. Bu iki kavram bazen birbirinden ayırması güç bir şekilde, iç içe geçmiş olarak yer alabilir. Hatta bir işaret bir sembole dönüştürülebilir veya kullanım yerine göre sembolik bir nitelik taşıyorsa sembol olarak değerlendirilebilir. örnek olarak; insanın varlığını belli etmek için dağın tepesinde dumanla verilen kesik kesik işaretler.Yardım istemek için bağırmak. Birinin varlığını belli etmek için telgraf çekmesi. El ve Yüz işaretleri

Gösterge

Tek başlarına işaretlerden daha anlamlıdırlar. Sözlü dile uyarlamaya işaretlerden daha yakındırlar. İçe dönük anlam taşırlar. Göstergeler, biçimsel özelliklerine ve ait oldukları kültüre göre değişirler. Örnek olarak; Resimler, çizimler, Bir toplumun trafik ışıkları, işaretleri.Üniformalar. Rozetler.Harfler, Şemalar, Matematiksel işaretler. Bayraklar, Flamalar

Sembol (Simge)

Bir kavramı temsil eden somut bir şekil, bir nesne, bir işaret, bir söz ya da bir harekettir. Semboller evrenselleştirilmiş sessiz bir dildir. Semboller gösterdiğinden fazlasını anlatan görsel ve işitsel olgulardır. Karmaşık bir öğedir. Bir soyutlama aracıdır. Kültürlerin kendine özgü mantıklarını temsil eden kabaca konuşma dillerine benzeyen semboller sistemi vardır. Bir kültüre özgü semboller, yabancı birisi için bir anlam taşımayabilir. Örneğin;Yörük kültüründe çeşitli baş bağlama şekillerinin farklı anlamları vardır.Semboller totem yada alyans gibi tek bir nesne biçiminde olabilir. Ama genellikle, ancak grup halinde anlam bütünlüğüne ulaşan nesnelerden ya da öğelerden oluşur. Standart bir bütün halinde derlenemez. Düzenden yoksundur.

İkon

Birbiriyle doğrudan veya dolaylı biçimde ilişkili olan ve etkileşim halinde anlamlı bir bütün meydana getiren simgeler kümesidir. Simgeler aracılığıyla birey kendi kimliğine ilişkin bir tanım oluşturur. Örneğin;Paris Eyfel Kulesi, Bir cenaze töreni tarzı.

Görsel İletişim

Görme duyusu en önemli duyularımızdandır. Çevremizdeki nesneleri, olayları, durumları önce görerek tanımlar ve anlamaya çalışırız. Yaklaşık olarak MÖ 15.000’li yıllarda bize ulaşan en eski mağara resimlerini (fransa Lascaux mağarasındaki) yapmış olan atalarımız, gördüklerini algılayabiliyor ve resmedebiliyordu. Bu resimlerde av sahneleri ve insanoğlunun varlık sembolü olarak kullanılmışçasına el resimleri vardı. Bu resimler imgelerin insan üzerinde etkisine ilişkin şekil çizerek yapılmış ilk görsel iletişim örnekleridir.

Lascaux mağarasındaki bu çizimler görsel iletişimin ilk örnekleridir. Görsel iletişim şeklinde oluşturulmuş mesajların işitsel iletişimden belirgin farkı, kalıcılığı ve dolaylı olarak farklı zamanlarda etkinliğini sürdürebilmesidir. Bu görsel iletişimin kalıcılığını ve belge niteliğinde kullanılmasını sağlamıştır.

İlkel avcılar, oklarını ve taş bıçaklarını kullanarak elde ettikleri avlarının yalnızca resmini yapmakla, gerçek hayvanlarında kendi güçlerine boyun eğeceklerine inanmaları. Kızılderililerin bir halat üzerine çeşitli sıra ve aralıklarla attıkları düğümler, taş üzerine kazıdıkları şekiller dolaylı olarak iletişim kurarak mesaj vermeleri.

Sembollerle İletişim Kurma

Doğrudan iletişim biçimlerine göre çok daha farklı, derin ve algılama seviyesine göre şekillenen zengin bir boyutta gerçekleşir. Bu yüzden sembolizm, resim, din, edebiyat gibi dallarda yoğun biçimde kullanılır. Tüm din kitapları sembolik anlatımlarla doludur. Matematiksel bir işaret olan rakamlar, başlı başına sembolik bir yapıya sahiptir.

Semiyoloji bilimine göre semboller;

0: Sıfır sınırsızlığın ve sonsuzluğun sayısıdır. 1 sayısı var olmayı ve olumsuzluğu ifade ederken, 0 var olmayı, yokluğu ifade eder. Elektrik düğmelerinde ve bilgisayar programlama dillerinde 1 açık, 0 ise kapalı anlamındadır.

3 : Pek çok dinde kutsal bir sayıdır. Doğum, hayat ve ölümü, Hıristiyanlıkta Baba Oğul ve Kutsal Ruh’u simgeler. Hindistan’da 3, Brahma, Vishnu ve Shiva’nın sembolüdür. Bu üçlü tanrının üç temel gücünü sembolize eder.

7: Kutsal bir sayı olarak bilinir. İlahi bir sayı olan 3 ve dünyayı sembolize eden 4’ün birleşiminden oluşur.

13: Uğursuz bir sayı olarak bilinir. İsa’nın son yemeğini yediğinde
yemeğe katılan 13 kişiydi.

9/11: On Eylül 2001’de özel hiçbir anlama sahip olmayan bu rakam
bileşimi, 11 Eylül’deki terörist saldırı sonrası o günü ve olayı simgeleyen bir
yapıya ulaşmıştır.

Gerek batıl inançlarda gerekse büyü ve tılsımlarda, sayılara büyük bir önem verildiğini görüyoruz. Örneğin sayı adedi yerine getirilmezse başarısızlık nedeni sayılır;Üç kere tükürmek, Dörtyol ağzına gömmek, Yedi evden iplik toplamak, kırk gün yıkanmak, Kırkbir kere maşallah demek, merdiven altında geçmek vb.

Mısır hiyeroglifleri, resim yazılardan ideogramlara (büyük ölçüde soyut, fikir ifade eden işaretler; ancak bu işaretlerde ses değeri taşıyan izler de görülebilir) ve oradan da fonogramlara (ses işaretlerine) doğru gelişti. Numeroloji dünyanın en eski sembol birimidir. Plato, bu dalı ‘bilginin en üst seviyesi’ ve ‘cosmic anatominin özü’ olarak adlandırmıştır.

Çin kültüründe sayıların mikrokosmos ve makrokosmos arasındaki uyumun anahtarı olduğu belirtilir. Phytogoras rakamlar için ‘Her şeyi sayılar belirler’ demiştir. Tüm sayılar küçükten büyüğe doğru sıralandıklarında artarak çoğalır ve öncekinin üstüne eklenerek sonrakini yaratırlar. Her sayı sonrasını yaratır, bir ikiyi, iki, üçü… Bu tüm sayıların bu yüzden varoluşu simgelediğinden bahsedilir. Yunan Matematikçi Pisagor’a göre çift rakamlar dişil, tam olarak eşit iki yarıya bölünebilir ve pasiftir; tek rakamlar erkil ve aktiftir.

Sembollerin Yaşayan Dünyası

Hayatla bunca iç içe olan semboller farklı devirlerde farklı anlamlar yüklenmiş olsa da, anlamak ve anlatmak sürecinde kendilerine has bir iletişim tarzı oluşturmuşlardır. Bu semboller kimi kez bir duvar süslemesinde, kimi kez bir çini tabak üzerinde, kimi zaman ise bir kilim dokumasında karşımıza çıkar. Her tür sembol, gizemli ve içe dönük bir yapı taşır kendi öz doğasında. Bu yapı onu biraz kendisiyle dost, içsel olarak özüne bağlı bir karaktere sokar. Bu sayede belki kolayca söyleyemez sözünü, ancak yine bu özelliği sayesinde her bakanın aklında farklı boyutlarda şekillenir. Örneğin hayat ağacı figürünü bir kez kilim ve taş süslemeleri üzerinde tanımlamaya başladığımızda, artık kilim ve duvar üzerindeki şekiller bizim için daha derin ve detaylı anlamlar taşımaya başlar. Artık birer dekoratif özellik taşımaktan çok, anlamsal derinliğe sahip birer görsel eleman haline dönüşürler.

Yaşamın bir parçası olarak süregelen bir devinimi ve bilgi aktarımını üstlenen semboller,kimi Zaman somut kimi zamanda soyut biçimlerle karşımıza çıkar. Süsleme sanatında pek çok defa gördüğümüz lale, ağaç, kuş ve balık gibi motiflerin yanı sıra, soyut bazı formlar, dokular, bordürler sembolik anlamlar taşır. Sembollerden yoksun bir dünya, hiç kusursuz derinlikten ve anlamdan yoksun sığ bir dünyadır. Bu yüzden dünya üzerindeki her türlü felsefi derinliğe sahip inanış, öğreti ve yaklaşım sembollerle örülmüştür. Semboller halk kültürünün, sanatının ve mitolojinin vazgeçilmez öğelerindendir.

Sıradan gibi görünen soyut temel formlar (üçgen, kare, daire, beşgen vb.)
yeri geldiğinde derin sembolik anlamlara sahip birer forma dönüşebilir. Dolaylı bilgilendirme niteliğine sahip olan sembollerin yaşayan bu özelliği onları ölümsüz kılar. Örneğin Osmanlı kültüründe mezar taşları başlı başına bir form diline sahiptir ve o mezardaki kişinin, hayatı, mesleği, kariyeri, cinsiyeti hakkında bilgi verir.

Semboller anlatılması çok uzun sürebilecek konuları çok kısa öz ancak derin bir anlam boyutunda aktarabilme özelliğine sahiptir. Bu rafine ve konsantre nitelikleri onların az şeyle çok şey anlatabilme özelliklerini güçlendirir. İçeriksel zenginliğin yanı sıra biçimsel dil olarak da kolay ve hızlı bir anlam sistematiğine sahiptirler. Sembollerin doğasındaki bu hız onları iletişim boyutunda farklı bir yere taşır.

Bindokuzyüzdoksansekiz = 1998

“Rakamların içeriklerini iletmedeki hızları, kapsamlı bir konuyu sembol
yardımıyla anlatmaya benzetilebilir. Yukarda görülen iki alan da aynı bilgiyi içerir. Ancak rakamlar kullanıldığında iletişim çok hızlı bir frekansa erişir.”

Yıldız

Gecenin parlak ışıltılarını hatırlatan yıldız, sembolik olarak evrenin sonsuzluğunu, uzaktaki bir noktayı ve değeri ifade eder. Parıltının, ışığın, aydınlığın ve umudun formudur. Bir değer ifadesi olarak önemli bir sembol niteliği taşımış ve ülke bayraklarında sıkça kullanılmıştır. Bir şeyin değerlendirilmesinde çoğunlukla yıldız kullanılır. Sinema eleştirilerinde veya takım oyunlarındaki sporcuların değerlendirilmesinde, yıldız vererek değerlendirmek oldukça yaygındır. Form olarak aktif, erişilemez, elle tutulamaz ve dışa yayılan bir görsel dile sahip olan yıldız, farklı inanış ve kültürlerde değişik köşe sayılarıyla karşımıza çıkar. Yıldızın köşe sayıları aynı olsa dahi, duruş yönlerinin farkı bile değişik anlamlara sahip olabilir.

Farklı kültür ve inanışların değişik işlevler için kullandığı bu yıldızlar, zaman zaman dekoratif amaçlar için kullanılmış ancak çoğu kez sembolik anlamları üzerinde barındırmıştır. Yıldız çizimleri en az üç köşeli olarak karşımıza çıkar ve köşe sayıları arttıkça ortasında oluşan görünme dairesel form optik bir aldanma ile belirginleşir.

Pentagram olarak da anılan beş köşeli yıldız, sıklıkla kullanılan ve en yaygın yıldız formudur. Bu form insan bağlantılı açılımlara sahiptir, insan vücudunun beş temel uzantısı, beş parmak, beş duyu vb. Baş aşağı duran bir pentagram ise, ortaçağda karşımıza çıkan bir büyü sembolüdür. Kötü anlamlar yüklenen ters yıldız “Kara El” anlamı taşır, çoğu kez ölümü simgelemek için kullanılmıştır. Bu yıldız biçiminin satanist düşünceyle özdeşleştiği ve bu yaklaşım biçimiyle ilgili konularda sıkça kullanıldığı bir gerçektir. İç içe geçmiş iki dört köşeli yıldız saydam olarak birleştirildiğinde sekiz köşeli bir başka yıldızı oluşturur ki, bu şekil geleneksel Selçuklu ve Osmanlı sanatında görülür.
Aynı iki dört köşeli yıldız birbirini örten şekilde birleştirildiğinde yönleri belirten bir rüzgargülü halini alır.

Dairesel bir alan içindeki negatif bir üç köşeli yıldız şekli ortaçağ’da “Baba, oğul ve kutsal ruh” üçlemesinin sembolü olarak kullanılmıştır. Eşkenar dörtgenlerden oluşan üç köşeli yıldız ise kuzey ülkelerinde her şeye gücü yeten kudretin sembolü olduğu gibi, aynı zamanda çok eski bir Japon aile amblemidir.

Etiopyadaki bir kaya resminde iç içe geçmiş kareler yıldız şeklinde kullanılmıştır. Üç köşeli iki üçgenin üst üste binmesi ile oluşmuş Davud Yıldızı yada Süleyman’ın mührü, farklı yorumlamalar ile karşımıza çıkar. Heptagram formu 7 uğurlu rakamının bir simgesi olarak kullanılmış ve Avrupa’da iyi bir gelecek ve şans getirmesi için evlere koyulmuştur.

İki kareden oluşan sekiz köşeli yıldız, İtalya’nın Adriyatik kıyısındaki tarihi şehir Ravenna’daki mozaiklerde yoğun şekilde kullanılmıştır. Ayrıca Orta Asya’da üzüntü ve cefa sembolü olarak da kullanıldığı gözlenir.

Farklı biçimsel bileşimlerle ortaya çıkan yıldızlar, bazen bir Gana halk motifinde daireyle birleştirilmiş, bazen Rusya’da olduğu gibi formun çağrışımları etken olmuş, “örümcek yıldızı” şeklinde anılmış, bazen de çiçeğe benzetilmiş, üretkenlik sembolü halini alarak “Çiçek Yıldızı” olarak anılmıştır. Halı dokumalarında pek çok farklı yapıya erişen yıldız en çok kullanılan geometrik formların başında gelir.

Semiyoloji'de Temel Formlar ve anlamları

Daire,kare, üçgen gibi temel formlar, her ne kadar soyut özellikler taşısalar da, binlerce yıldır sembolik anlatımlar için en çok başvurulan biçimler olmuştur. Bu formlar farklı şekil ve ilişkilerde düzenlenerek çok karmaşık anlayış ve kavramlar sembolize edilmeye çalışılmıştır.

Çevremizi kaplayan boşluk içinde kendini bir nokta olarak algılayan insanoğlu, aynı zamanda kendini tüm evrenin merkezinde hissetmiş, kendi bakış açısını sembollerle bütünleştirmiştir. Bunun yanı sıra insanoğlu kendini yer ile gök arasında konumlandırmış, böylece kendini tanımlamaya çalışmıştır. Kendine varoluş ve yok oluş gibi soruları binlerce yıldır soran ve bu çözümleme üzerinde çalışan insan, sembollerin soyut formlarından yararlanarak açıklamalar üretmek yoluna gitmiştir. Tüm bu sorunsal, gerek halk kültürü gerekse masal ve mitoloji
yardımıyla günümüze kadar kuşaklar boyu aktarılarak sürdürülmüştür. Hint Tantrası, doğum gerçeğinden hareketle varoluş simgesi olarak sivri ucu aşağıya bakan bir üçgen içindeki nokta ile hayatı ve varlığı sembolize etmiştir. Doğum dünyaya gelişin en somut göstergesidir. Kadın cinsel organının simgeleştirildiği ve varlığın bir noktada görselleştirildiği bu simgenin benzerleri Anadolu kültüründe ve ana tanrıça sembollerinde de karşımıza çıkar.

Bir daire içerisine yerleştirilmiş bir kare formu ise Budist inanışa göre evrenin sembolüdür. Üçgen kare ve daire formları, mutlak ve temel formlar olarak bilinir ve ortak anlamlar ile yüklenmiş sembollere sıkça rastlanır. Üçgen akıl, parıltı, dikkat ve ilgi gibi anlamlara sahipken, kare dört yönü, dört mevsimi, sağlamlık, gerçek ve somut olanı temsil eder. Bunun yanı sıra daire daha soyut ve sonsuz bir yapıya sahiptir. Sıfır sayısı ile bu örtüşmesinin ardında benzer ilişkiler ve matematikte sıfırın soyutluğu yatar. Daire evrenin ve sonsuzluğun
formudur. Budist inanışın kare ve daire ilişkisi tüm diyalektik sorunsalı
özetler niteliktedir. Yaşamın somut kısmı, yani insan ve onun hayat gerçeği bir kareyle sembolize edilmiştir. Bunun yanı sıra onun etrafında, onu çevreleyen bir bilinmez, soyut bir oluşum, sonsuz evren ve sonsuzluk mevcuttur. Salt bu sembol üzerinden bile Budist felsefe anlatılarak sonsuz uzantıları duyumsanabilir.

Benzer sembol Çin ve Japonya’da da yoğun bir şekilde kullanılır. Kare dünya üzerindeki toprağı ve dört yönü tanımlarken, daire ise tüm bilinmezliği ile sonsuz evreni tanımlar. Çin’de MS 62~1900 yılları arasında kullanılan ve ‘Cash’ olarak adlandırılan para, daire formundaydı ve ortasında kare bir boşluk vardı. Daire cenneti, kare ise dünyayı sembolize ediyordu.

Sembolik Olarak Göz ve Görsellik

“Görerek algılamanın organı olan gözlerin, Taoizm felsefesinde güneş ve
ay ile özdeşleştirildiği görülmektedir. Sağ gözün güneş, hareket ve gelecekle, sol gözün ise ay, Pasifik ve geçmişle ilişkili olduğu ileri sürülür.”

Başı ve sonu olmayan bir daire sonsuzluk sembolüdür; kendi içinde kapalı
bir şeyin resmi, evrenin, dünyanın merkezinin resmidir. Dairesel bir hedef, güneşi resmetmenin en çarpıcı yoludur. Göğe gönderme yapan dairenin aksine kare, çeşitli halklar için, dünyanın sembolüdür.

Göz, güneşi, Tanrı’yı ve Tanrı’nın gören gözünü, her zaman izlenmeyi simgeleyen bir sembol olarak karşımıza çıkar. Dünya üzerinde farklı kültür, din ve ülkelerde kimi zaman şansı ve iyilikleri ifade ettiği gibi, şeytanı ve kötülükleri simgelerken de göze rastlarız.

“Örneğin Nepal’deki Budist Stupasında dört yöndeki gözler, tüm yönlerde,
her yerde, her şeyi gören Buda’yı simgeler. İslam sanatında da göz önemli bir eleman olarak kullanılmış ve bir bezeme motifi olarak uygulamalarda yer almıştır. Portekizli denizciler, balıkçı teknelerinin pruvalarına göz resimleri yaparlar. Bu gözlerin şeytanın yarattığı kötülükleri görerek onlardan koruyacağına inanırlar.

İslam inanışında “Kalp gözü insanın Tanrı’yı, Tanrının da insanı gördüğü
gözdür” denir. El ve göz Tanrı’nın elini ve gözünü temsil eder. Göz önce ve sonra da gören; el ise, kader, yenilik ve gücün yanı sıra, beş parmak ile
İslam’ın beş şartını sembolize eder.

Örneğin, Mısır kültüründe kutsal ve sihirli bir gücü olduğuna inanılan gökyüzü, ışık, Güneş Tanrısı Horusun gözü, iyi şans getirdiğine inanılan bir semboldü, mavi-yeşil renkte kullanılan bu sembol Mısırlı katipler tarafından iyi şans getirmesi için yazıtlara eklenirdi. Gözler Mısır sanatının da önemli birer öğesiydi. Gözler hep abartılı şekilde profilden çizilir ve güçlü bir eleman olarak resimlerde yer alırdı. Mısır sanatında sıkça kullanılan şahin ve baykuş’un en önemli nitelikleri iyi görebilmeleriydi.

Eski Türkler dünyanın dört yönünü renkler kullanarak belirtmişlerdir. Halı üzeri dokuma figürlerinde Göçerliğin ve yayılmanın simgesi olarak deve motifi kullanıyorlardı. Eski geleneğimizde renkleri, motifleri, kumaşın cinsi ve elde tutuluş biçimi ile mendiller, farklı anlamlar taşıyor ve sevgililer arasında
sözsüz, yazısız bir iletişim boyutu yaratıyordu. Beyaz mendil “seni seviyorum”, mor mendil “hayatım senindir” anlamını taşıyordu.

İşaretlerle ve sembollerle yaşamımızın her anında yüz yüzeyiz. İşaret ve
semboller kimi zaman bizi yönlendiren, kimi zaman karar verme sürecinde etkili, kimi zaman bilgi veren işlevleriyle karşımıza çıkarlar. Gündelik hayatın her anında çamaşırları yıkamadan ya da ütülemeden önce, televizyonumuzun uzaktan kumandasında, otomobilimizin gösterge tablosunda görsel iletişim hep başroldedir.

Grafik tasarım bir bakıma semboller sanatıdır. Kültürlerarası etkileşimler oluşturabilir, akılda kalıcıdır, az ama öz biçimlendirilmiş sembolik yaklaşımlar daha kolay hatırlanabilir.

Ateş, Su, Hava, Toprak ve Dünya

Ortaçağda alfabetik özellikleri olmayan sembol ve işaretlerin kullanımı oldukça yaygındı. Bu işaretler bilimin çeşitli alanlarında, özellikle kimyada yoğun şekilde kullanıldı. Kimi zaman form ilişkileri çok sağlıklı temellere dayanmasa da, bazı element ve nesneler temel formlarla anlatıldı ve bunlar kendi içlerinde ilişkilendirildi. Ortaçağda temel dört element olan ateş, su, hava ve toprak, çeşitli şekillerde ifade edildi. Ateş sembolü aynı zamanda kolera hastalığı, sinirlilik için de kullanıldı. Aynı şekilde su sembolü neşeliliğin, toprak ise melankolikliğin anlatımında yararlanılan sembollerdendi. Genişletilmiş anlamıyla ezoterik, doğa, astroloji ve bilim dallarıyla ilişkili olarak algılandı. Bu sembollerin birleşimi biçim olarak bütünleşmesi, anlam olarak ta bütünlükle örtüştü. Örneğin bu dört temel elemanın birleşimi dünya anlamındadır. Bazen aynı anlatım daire formuyla da anlatılmıştır. Ateş ve güneş arasındaki ilişki gibi su sembolü ve hava sembolüne mantıksal olarak ilişkilendirilmiştir. Toprak sembolü ve dünya sembolü arasındaki biçimsel ilişki ise oldukça ilginçtir. Dünya, adeta üzerinde varlık (canlı) olan gezegen olarak sembolize edilmiştir. Ortaçağda kimya biliminde aynı maddelerin farklı biçimlerde anlatıldığı, değişik ve gizemli anlamlar taşıdığı bilinmektedir.

Yazan; Öğr Gör. Özge Mardi Bayar
*****************************************************************************
Grafik Tasarımda Temel Prensipler
Tasarım, bir yandan içeriğinde sanatsal estetiği barındırırken soyutlanmış nesnelerin ve görsellerin bütünüdür. Diğer açıdan baktığımızda ise; psikoloji, matematik, pazarlama v.b. bilimsel olgulardan da yararlanır. Bu nedenle bir tasarımcının grafik tasarımcının bilmesi gereken temel prensipler vardır. Tasarım olması gereken bu kriterlere Denge/Balans (Balance), Ritm(Rhythm),Orantı(Proportion),Baskınlık(Dominance), Birlik(Unity) bir göz atarak başlayalım;

İlk olarak tasarım içerisinde denge/balans “balance” görsel öğelerin birbiriyle olan büyüklük, küçüklük, bakımından ve biçim/form oranının izleyenin gözünde estetik bir denge oluşturmasıdır. Kompozisyonu oluşturan resim, yazı ve illüstrasyonlar, dengeli bir biçimde yerleştirilerek kompozisyon oluşturulmalıdır.

Peki bu denge nasıl olmalı? Nasıl bir denge oluşturmalıyız ki göze hoş gelen, algı yönüne uygun bir tasarım elde edebilelim?

Dengeyi, asimetrik ve simetrik olmak üzere iki farklı açıda kurgulayabiliyoruz. Simetrik denge ile kurulmuş kompozisyonlardaki öğeler, birbirleriyle dikey ve yatay olarak veya köşegensel olarak birbirine paralellik gösterirler. İnsanı düşünün, anatomik olarak ortadan dikey olarak iki eşit parçaya ayırdığımızda sol ve sağ tarafta birbirinin aynısı kollar ve bacaklar, yüze gelince gözler, kulaklar birbiriyle eşit uzaklıktadırlar. Kompozisyonlarda da simetrik denge bu şekilde kurgulanır.

Simetrik denge izleyicinin gözünde estetik bir etki bıraktığı gibi, süreli yayınların tasarımlarında tekrarlanması, sıkıcı olabilir. Hani ilk ip baskı yaptığımız dönemleri hatırlarsak, ipi renk renk boyayıp, sonra kağıt üzerine yerleştirdikten sonra kağıdı ortadan ikiye katladığımızda ortaya çıkan baskı simetrik bir baskıdır. Tasarımda simetrik denge, göze estetik anlamda hoş gelebilir, fakat süreli yayınlarda sayfa tasarımında tekrarlanarak kullanılması sıkıcı bir etki yaratabilir. Resmiyetin, otoritenin vurgulana­cağı tasarımlarda tercih edilir. Diğer yandan simetri dürüst­lüğün, saygınlığın psikolojik simgesi olarak değerlendirebiliriz.
Asimetrik denge ise birbirine benzemeyen görsel öğeler arasında dinamik bir düzen sağlar Simet­rik dengede olduğu gibi asimetrik dengede de bir optik ağırlık merkezi vardır. Fakat bu merkez geometrik merkezden farklı bir konumdadır. Tamamıyla gözün estetik açıdan belirlediği bir merkezdir bu. Asimetride, büyük yazı küçük yazıyı, büyük görsel öğe küçük görsel öğeyi ezer ancak sayfada yine de bü­tünlük hakimdir.
Ben kendi tasarımlarımda resmi, ciddi bir imaj için simetriyi; dinamik, çağdaş bir imaj için asimetriyi tercih ederim, simetri de düzen ve kural, asi­metride rastlantı ve keyfilik bulurum. Simetrik tasarımı katı ve sınırlılığı, asimetri ise hayatı, eğlenceyi sembolize eder.

Simetriye dair bu söylediklerim hiçbir tasarım kesin bir kural niteliğinde değildir. Asla böyle algılanmamalıdır. Sizlerde gerektiği durumlarda optik dengelerle oynayarak tasarımlarınızla ilgi çekmeye çalışabilirsiniz. Ancak bu bilinçli bir seçim olması gerektiğini unutmayın.
-----------------------------------------------------------
Tasarımda ritm ise; aynı kompozisyon içerisindeki elementlerin faklı şekillerde birbirini tekrar etmesi yada varyasyonlarıdır. Ritmin kompozisyondaki temeli harekettir.Bu anlamda kompozisyonda kullanılan, çizgi ve yüzeylerde yapılan yön değişikliği hareket kazandırır. Genel olarak yatay ve dik çizgiler durgunluk, eğik ve kavisli çizgilerde hareket yaratır.

Ritm kompozisyonlarda dinamizm katmak ve hareket ve doku oluşturmak için aynı zamanda Ritmin psikolojik bir etkisi vardır. Bu yüzden de ritkompozisyonlardaki ritm; renkler, biçimler, açık ve koyu, öğelerin birbiriyle ilişkileri, dolu ve boş alanlar ve bunların çevre ilişkileri, kontrastlıklar, gölge ve yarı gölge, devinimlerin,ritmin yükselme ve alçalma hızlarının üzerimizdeki etkileridir.

Grafşk tasarımda ritm izleyici açısından bir ahenk oluşturacak biçimde düzenlenmelidir. Bunun için tasarımlarımızda, düzenli ritm, akışkan ritm ve ilerleyen ritm gibi ritmler uygulayabiliriz;
Düzenli ritm; elementlerin uzunluk yada yükseklikleriyle ilintilidir, eşit veya benzer seviyede olması ve birbirleriyle tekrar etmesiyle oluşturulur. Akışkan ritm; biçim ve ölçüleri birbiriyle benzerlik gösteren elementlerin, hareket etkisi oluşturacak şekilde dizilmesiyle oluşturulur. İlerleyen ritm; Elementlerin açısal ve ve doğrusal tekrarını yaparak animasyona benzer bir ilerleme gösterir.

Yazan; Öğr Gör. Özge Mardi Bayar
*****************************************************************************
Firmanın görsel imajı kurumsal kimlik
İzmir Genç İş Adamları İGİD “Profesyonel Dergisi” sayı: 17 Aralık 2007

Günümüzde yediğimiz ekmekten içtiğimiz suya kadar markalarla çevrili bir halde yaşarken, firmaların hizmet ve ürünlerini hedef pazara sunmalarında "görsel imaj olarak kurumsal kimlik nasıl olmalıdır?" sorusu tekrar tekrar gündeme getirmektedir. Firma, kendisiyle ilgili vermek istediği mesajı, görsel imajıyla yani kurumsal kimlik çalışmasıyla gösterir. Kurumsal kimlik tasarımının ifade ettikleri ve önemi, kurum tarafından çok iyi bir şekilde bilinmelidir ki kurum kimliği markanın görünen gücüdür. Bu güç, kurum ya da markanın müşteriye verdiği güvencenin bir göstergesidir.

Firmanızın görsel bir kimliği yoksa, siz de tüketici gözünde yoksunuz demektir. Bir firmanın kendisini temsil etme biçimlerinin bütünü, o firmanın kurumsal kimliğini oluşturur. Firmanın kendisini temsil ederken nasıl algılanacağına yön veren aktivitelerin bütünü ise kurumsal kimlik sürecidir. Kurumsal kimliğin görsel yüzü ise, kurumun logosu, amblemi, kartvizitleri, diğer tanıtıcı işaretleri (renkleri v.b.), web sitesi, reklam ve diğer görsel iletişim etkinlikleri, tabela ve pano gibi dış cephe işaretleri, flamaları, arabaları, çalışanlarının giysileri, kimliği oluşturan öğelerin yalnızca birkaçıdır.

Kurumsal kimliğe sahip olmanın kuruma sağladığı bazı avantajlar vardır. Bunlar arasında; firmanın tanınması sağlanır ve onu benzerlerinden ayırmak kolaylaşır. Bu özellikle, hedef kitlede güven duygusu oluşmasına yardımcı olur. Firmayla bir şekilde ilişkisi olan herkes, neyle karşılaşacağını, kimle iş yapacağını görsel olan kurumsal kimliğinin tasarımına bakarak tahmin edebilir. Peki ister yeni olsun ister uzun yıllardır var olan bir firma, görsel imaj olarak hedef pazarın gözünde sektöründeki diğer firmalardan kurumsal kimlik çalışmasıyla nasıl ayırt edilebilir bir hale getirilebilir? Örneğin; Amblem ve logolar sırf şekil, sembol olsun diye mi yaratılırlar? Yoksa her işaretin, rengin, firmayı sembolize etmesi ve hedef kitle üzerinde yarattığı görsel imajı tam olarak yansıtabilmesi için mi yaratılırlar? Görsel açıdan nasıl olmalıdırlar? Tabi ki bu anlamda firma açısından rekabet ön plandadır ve hedef kitleye görsel olarak kendilerini en iyi şekilde ifade etmeleri gerekir. Farklılıklarını, üstünlüklerini görsel olarak ortaya koyarak rakiplerinden bir adım öne geçmek için, kurumsal kimliklerinin tasarım aşamasını profesyonel tasarımcılarla birlikte yürütmelidir.

Hedef kitle üzerinde rakiplerinden ön plana çıkması, onun görsel olarak doğru mesajı taşıyıp taşımadığıyla doğrudan ilintilidir. Firmanın kurumsal kimliği içindeki görsel imajıyla markasını en üst düzeye taşıması akılda kalıcı, bir logo ile mümkündür. Akılda kalıcı bir logonun özellikleri şöyle tanımlanabilir; Sade, kolay anlaşılır, hatırlanması kolay, özgün. Başka firma ya da ürünlere ait logolar ile karışıklığa sebep vermeyen, hatta çağrıştırmayan, ilgili kuruluşun ya da ürünün özelliklerini yansıtmalıdır. Logo, markanın imzası olarak görülür, bu nedenle firmanın perspektifinin, sade ve modern bir yapıda olmalıdır. Logo, sadeliğinin yanı sıra gerek rengi gerek şekli itibariyle farklı koşullarda görüldüğü zaman bile akılda kalıcı olmalıdır.
Genellikle firmaların birleşmelerinde, ayrılmalarında, yeniden yapılanmalarında ve diğer stratejik yapı ve idari değişimler sonrasında kurum kimliğinin yenilenmesi gerekebilir. İster böyle bir değişim içindeki, ister yıllardır var olan bir firma olsun bu değişimi gerçekleştirirken logonun olabildiğince sade olması, temsil ettiği kurumuna çok uygun olması ve bir dereceye kadar da ayrıntılı olması gerekir. Çünkü, firmaların hedef kitlesi tarafından tanınabilmek, pazarda rakipleri karsısında direnebilmek ve için güçlü bir kurumsal kimliğe sahip olmalıdır.

Yazan; Öğr Gör. Özge Mardi Bayar
*****************************************************************************
Madalyonun öteki yüzü MARKA YARATMAK

Günümüzde "Marka ve Marka Olmak" kavramları her türlü ortamda duyduğumuz bir kavramlar haline gelmişken, marka nedir? sorusuna madalyonun öteki yüzünden bakarak başlayalım..

TDK'da geçen marka kavramının tanımı şöyledir, "Bir ticari malı, herhangi bir nesneyi tanıtmaya, benzerinden ayırmaya yarayan özel ad veya işaret" tir. Peki markalar sırf bu amaç için, keyif olsun diyemi yaratılırlar? Tabiki bu anlamda üretici açısından rekabet önplandadır yani kısacası rekabet markayı doğurur. Çünkü rekabette kaliteli olmak, firmaların en büyük isteğidir,"ben bu sektörün en iyisiyim, ben diğerlerinden daha iyiyim, ben, ben... "vardır hep. Bunu da görsel imajlarıyla yani markalarıyla ortaya koyarlar. David Ogliy'nin "Bir marka tüketicinin ürün hakkındaki düşüncesidir." dediği gibi . Marka, ürünün yada hizmetin kalitesiyle eşdeğer olarak firmanın hedef kitle üzerinde bıraktığı etkidir. O, ticari bir sembol olmakla birlikte pazarlama mesajıda taşır. Hedef kitle üzeinde rakiplerinden ön plana çıkması, onun doğru mesajı taşıyıp taşımadığıyla doğrudan ilgilidir. Marka imajı oluşturulurken, markayı ve ismi ile ürün ve hizmetlere kimlik kazandırmaya yönelik tüm süreçleri içine alabilirsiniz. Marka nedir? sorusuna yanıt bulmaya çalıştık, biz tasarımcıları ilgilendiren asıl olan Marka imajı, Kurum imajı neye göre tasarlanmalı? Hangi kriterler göz önünde bulundurulmalıdır? sorularına yanıt bulmaktır...

Markalar tıpkı insan gibidirler, yaşadıkları hayat onları sürekli gelişime ve değişime zorlar. Bu açıdan bir firmanında görsel imajının gelişmesi değişmesi beklenir. En azından 10 yılda bir firmanın marka imajı yenilenmelidir. Bu anlamda bir firmanın ürün yada hizmet seviyesi yükseldiğinde marka yaratma, pazarda konumunu belirleme gündeme gelir. Bir tasarımcı olarak böyle bir firmayla karşı karşıya kaldığınızda ne yapmalısınız? Sizden bir marka yaratmanız istenir.

a) (...İş çok acil denmiştir size) Doğrudan tasarıma başlarsınız
b) (...bu iş kısa süreli olmaz dersiniz) Firmanın Pazardaki Rakiplerini inceleyerek başlarsınız
c) (...firma küçük bir firmadır) Uydururma bişiler yaparsınız

*Doğru cevap "b" şıkkı eve "b" şıkkını tercih edenlerle devam edelim biz.. (tabi bunun bir ekip işi olduğuda unutulmamalıdır. )

Marka imajı, kurumsal imaj tanınırlık kazandırma çalışması ile başlar. Değişik mecralar kullanarak hedef kitlesiyle iletişim kurmayla sürer, ardından konumlandırma çalışmasıyla devam eder.

Marka konumladırma şu şekilde çözümlenebilir;
A Kalite
1*Global Düzey
--------------------------------
B Kalite
1* Yüksek Düzey
2* Orta Düzey
--------------------------------
C Kalite
1* Yeterli Olmayan Düzey
2* Kaliteden bir Haber olanlar
---------------------------------

Firmanın ürünün yada hizmetinin hangi düzeyde bir firma olduğunu pazar araştırmasına göre belirlenir. Firmanın kunumlandırılması bu açıdan çok önemlidir. Şirketin karşılayamayacağı konumlandırma yaparak işe başlamak yanlış olur.

Marka değerinin belirlenmesi amacıyla yapılan araştırmalarda aşağıdaki göstergeler dikkate alınmaktadır.

* Markanın neye ihtiyacı var?
* Rakip firmalar hakkında inceleme
* Firmanın güçlü yönleri
* Firmanın zayıf yönleri
* Rakiplerinden Farklı olan yönleri
* Hedef Kitlenin Tanınması
a) bireysel kullanıcılar
b) kurumsal kullanıcılar
* Markanın vaadi
* Markanın Hedeflediği (Pazardaki yeri)
* Firmanın reklam bütçesi v.b.

Bu süreçler tasarımcı tarafından bizzat yapılabildiği gibi aslında doğru olanı pazarlama uzmanları tarafından yapılmasıdır. Yada böyle büyük çapta bir araştırma yapacak imkanınız yok ise, farklı yöntemler kullanarak firma hakkında bilgi toplamanız ve hangi kategoriye girdiğini kendiniz belirlemeniz gerekir. Tabi marka oluşturma sürecinde dikkat edilmesi gereken daha başka özelliklerde vardır.
1. Marka, hedef kitlenin zihninde bazı özellikle çağrışım yapmalıdır. BMW’in dayanıklı, sağlam, pahalı oluşunun tüketici zihninde canlanması gibi. 2. Marka, nitelikleri ile beraber yararlarıda tüketici zihninde hatırlanmalıdır. BMW’in sürmesi keyifli, sahibine prestij sağlayan, iyi performanslı bir otomobili çağrıştırması gibi. 3. Marka, şirket değerlerini taşımalıdır. BMW’in iyi organize olmuş ve yenilikçi bir şirketi çağrıştırması gibi.4. Marka bazı kişilik özellikleri çağrıştırmalıdır. BMW’in, hızlı, canlı, atak bir kişi olarak canlandırılması gibi. 5. Marka, hedef kitle olarak onu ne tip insanların onu alacağını çağrıştırmalıdır. BMW’in hızlı, canlı, atak kişileri alıcı olarak kendisine çekmesi gibidir.
Evet malzemeler hazır olduğuna göre işin mutfak bölümüne geçerek yemeği yapmaya başlayabiliriz. Aslında bundan sonrası bu bilgiler ışığında, Grafik Tasarımcının temel tasarım ilke ve elemanlarıyla yoğrulmuş hayal gücüne kalmıştır.
Tasarım süreci bittikten sonra sunum aşaması gelir. Bu aşamada bizler hayallerimizi, tasarımlarımızı yani soyut olana somut anlamlar yükleyerek anlatmak durumundayızdır.
Daha ayrıntılı olarak, renklerin psikolojik anlamları gibi semiyoloji (Simge, sembol ve işaretlerin yorumlanması) ve temel tasarım ilke, elemanlarıyla birlikte hayal gücümüzü kullanarak oluşturduğumuz tasarımlarımızı anlatmamız istenir, beklenir. (Örneğin bu yorumlama şu şekilde olabilir; tipografik olarak küçük harflerle tasarlanan bu logo, samimiyeti çağrıştırdığı gibi genç ve dinamik bir etkiye sahiptir. Bu marka hem genç hemde tecrübeli anlamındadır. Büyük harfler ise güçlü büyük olgun ve yaşlı anlamını fazlasıyla ifade eder.)
Bu aşamada önemli olan Firma yetkililerine, Firmaları açısından markanın görsel olarak güzel olmasının yanı sıra doğru ve sağlam temelli bir görsel imaja sahip olması gerektiğini, doğru olanında tasarımlarda mevcut olduğunu göstermemizdir.
Tüm bu yaşanılanlar, markalaşma sürecindecindeki bir firmanın konumlandırılması açısından çok önemlidir. Şirketin karşılayamayacağı bir konumlandırma yaparak tasarıma başlamak işin en başından başarız olduğunun göstergesidir. 

Yazan; Öğr Gör. Özge Mardi Bayar


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder